İNSAN VE ŞEHİR
Şehirlerde yaşamak zorunda kalan
önemli bir nüfus bulunmaktadır. Bu nüfusun şehir hayatının mimarisi ve yaşam
şeklinden her anlamda etkilendiği kesindir. Birçok kişi bu konuya kafa yormuş, araştırmalar
yapmışlardır ve nihayet İngiltere de bir konferans düzenlenmiş. İngiltere de
yapılan bu konferans birçok mimar, tasarımcı, sinir bilimciyi bir araya
getirmiş ve burada en iyi şehir tasarımları ve insanlar üzerindeki etkileri konuşulmuştur.
Buda bize gösteriyor ki insanlar mevcut şehir yapılanmasının olumsuz etkilerini
yaşadıklarını farketmektedirler ve bu
uygunsuz yapılanma onları rahatsız
etmekte , piskolojilerini ve sosyal yapılarını bozmaktadır bundan dolayı
yeni arayış içindedirler.
Şu bir gerçektir ki insan duygusal
bir yapıya sahiptir. İnsanın duygularını ise içinde bulunduğu yaşam ( işittikleri,
gördükleri ve bunların ,onlara hissettirdikleri) etkilemektedir.
( örneğin 1950'lerde
yapılan bazı apartmanlar, suç işleme, yoksulluk ve işlevsizlik simgesi haline
gelmişti. Yan yana dikilmiş çok sayıda apartman, içinde yaşayanlara izolasyon
hissi veriyor, doğru tasarlanmamış kamu alanları, bunları kullananları başarıya
yöneltmiyordu.) e-psikiyatri den alıntı
Günümüzde insanların bir çoğu Şehir
hayatına erken yaşta maruz kalıyor, bu durumunda ise insanların beyin
yapılarının bile olumsuz yönde değiştiği ve ruhsal hastalıkların görülme
sıklığının arttığı yine araştırmalar sonucunda ortaya konulmuştur.
Şehir planlaması, insanların
kendisini iyi hissetmesini sağlamaktan daha öte bir önem taşır. Araştırmalar
göre şehirde yaşayanlarda şizofreni, depresyon, kronik anksite gibi ruhsal
hastalıkların ortaya çıkma riski çok daha fazla. Neden mi ? Birincisi insan
sosyal bir varlıkdır. Sosyalleşemediği zaman hem beyinsel, hem zihinsel, hem
ruhsal anlamda kısır kalmaktadır. Bunu önlemek için şehir ortasında parklar ve
banklar yapılmış ama oldukça yetersiz olduğu gözlenmiştir.
Peki… biz insanlar nasıl bir şehirleşme
modeli içinde olursak sağlıklı bir kişilik, sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir
sosyal yapı oluşturabiliriz.
O zaman insanların ruhsal ve bedensel yapılarına uygun ve kolayca sosyal
iletişim kurabilecekleri yaşanılan yerlerde huzur bulacakları bir şehirleşme
yapılabilir. Yurt dışında ki gibi ,yerleşim yerleri daha fazla yeşil alan ,daha
fazla bahçeli ev, gökyüzünü görebilecekleri gökdelenlerin olmadığı alanlar ve
komşuluk ilişkilerinin daha kolay kurulacağı bir planlama olmalıdır, fakat iş
merkezleri farklı tasarlanabilir ,aynı
sanayi siteleri mantığı gibi iş yeri siteleri oluşturulabilir.
Bu tasarımın değişimim evlerin dış cephelerinden başlar tüm alana yayılır .örn
eslki Osmanlı evlerini gezdğimde yöre iklimine bağlı ,yaşam şekline bağlı binalar
oluşturulduğunu gördüm mesela Mardin evleri sıcak ve soğuk geçirmeyecek şekilde
taş evlerden yapılır dağın tepesindedir düzliün sıcağını almamak için evlerin
avluları daha büyüktür. Bahçeye veya avluya girdiğinizde güzel bir ortam sizi
bekler ,dışarıda ev halkının zevkini yansıtan süslemeler ve yazılar vardır
.insanlar bu evlere bakınca ,insanların içinde var olan sanat duygusunu da
tatmin eden bir yapılaşma ile her yönden insanı mutlu etmektedir.
Bende bu sonuca göre eski
Osmanlı şehir mimarisi ile son zamanların şehir mimarisini araştırınca ilginç
sonuçlar elde ettim. psikoloji bilimi bu kadar ileri değilken nasıl oluyor da
eskiden daha insan psikolojisine yatkın binalar ve şehir planları yapılıyordu
da günümüzde bu kadar psikoloji ilerlemişken bu kadar insana ve sosyalleşmeye
aykırı bina ve şehir planlamaları yapılıyordu, sanırım bazı kişilerin rant
istekleri veya farklılık yaratma gayreti ile insan ve sosyal yapısına aykırı
bir yapılaşma oluşmaktadır. Büyük gökdelenlerle insanların gökyüzünü
görmelerinin önüne engel çıkarıldı her bina kat kat dolap çekmecelerine
sıkıştırılmış aile yapıları ile insanların ruhunu daraltmaktadır. Böyle bir
evlerde yaşamak ve büyümek zorunda kalan çocukların en önemli olgunlaşma ve
gelişme fırsatı olan oyunları ellerinden alınmış ve dar mekanlarda kısa
paslaşma hesabı çocuklar bu küçük evlerde oynayamıyacağı için hareketsiz
,arkadaşsız ,telefon veya televizyon çocukları olarak sanal bir dünyada sanal
alemi öğrenerek büyümektedir . peki bu insan psikolojisine aykırı ortamların
gelecekteki bedeli ne olabilir .İlişki kuramayan ,ilişkilerini sürdüremeyen
problem çözmede yetersiz ,güzel konuşup bir çok şeyi bilen ama yaşama
geçiremeyen bir toplumla nasıl mutlu olunur. Eskiden ben kendi çocukluğumu
düşündüğüm zaman tüm gün sokakta oynar bahçeden içeri girmezdik .tavuklarımız
,köpeğimiz ,ağaçlarımız,toprağımız ve arkadaşlarımızla sürekli etkileşim içinde
idik .oyunlar sırasında oluşan problemleri bile birlikte çözmeyi öğrenmiştik. O
zaman nasıl bir şehirleşme olmalı ki eskisi gibi mutlu aileler ,mutlu çocuklar
ve mutlu sağlıklı toplum ortaya çıksın
.Bir kere eskisi gibi mahale kulturu az katlı binalar geri gelmeli . her semtte
mutlaka ,spor alanları oyun bahçeleri ,parklar ,sosyalleşmeyi sağlayacak kültür
merkezleri (buralarda kültürel etkinlikler,kurslar düzenlenmelidir.)ayrıca insanların bir araya
gelebildiği yemek yiyebildiği sosyalleşebildiği yeşil alanları bol lokaller
olmalıdır ve mutlaka bir ilk okul bir orta okul ve lise olmalı ki çocuklar
servisler yerine ayaklarını kullanmayı öğrenmeli .biz öyle yapardık
arkadaşlarımızla yürürken sohbet ede ede yürür okulumuza gelirdik bu da sabah
sporu işte . her kes bir birini tanırdı yaz günleri akşam mahalle önünde oturur
biz arkadaşlarımızla sohbet ederken annemler de çay sohbetleri yapardı . susadığımız
zaman illa evimize gitmezdik kimin evi o an oyun mekanına yakın ise orada su
içerdik veya acıkınca kimin evine yakınsak onun annesi hepimize salça ekmek
sürer yerdik . ve biz mutluyduk ,her semtte mutlaka bir ibadet yeri olmalı
bizim için bir cami gibi .çocukken biz toplanır ramazan günlerinin akşamında
teravi namazlarına giderdik neden bu kadar kolaydı çünkü yakındı cami evimize .
akşamları aşırı gürültüye maruz olmazdık çünkü hepimizin bisikletleri vardı
toplanır bisikletle gezerdik . bir amca evinin bahçesinde sinema etkinliği
yapardı yaz günlerinde biz de mutlaka onun etkinliğini takip eder izlerdik
çünkü sokak başına kaoyduğu kartonlara yazılmış ilanla duyururdu ne mutlu
olurduk . çünkü biz onu toplu olarak izlemeye giderdik. İnsan sosyal
bağımlılığı olan bir varlıktır. Sosyal olmadığı zaman mutsuzdur . tabiattan
ayrılırsa mutsuzdur.
Peki biz şehirleri kimler için kuruyoruz .
Bazı sistemlere göre az mekana çok insan
tepmek içinmi önemli olan sağlıklı ve mutlu insan ve sağlıklı ve mutlu bir
toplum değilmi o zaman nedir bu sistemli yalnızlık yapılaşması ,günümüzde
mutsuz ,iletişimsiz,güvensiz bir çok insan aynı apartmanda bir birine
selamlaşmaya korkuyor. Korkularımızın esiri olmuşuz.
SES VE
GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ İNSAN PSİKOLOJİSİNİ BOZAN ETMENLERDENDİR.
Günümüz insanı hayatı anlamadan bir hızla
yaşamaktadır özellikle büyük şehirde insanlar trafik,hava kirliliği ,ağır ve
insan psikolojisine ,ruh sağlığına aykırı çalışma şartları ile sürekli bir
yarış halindedir.Bir de rahatlaması gereken evler ve sosyal mekanlara uzak olan
beton yığını ruhsuz ,güneş alamayan ,gökyüzünü ve komşusunu görmeyen insan
nasıl onarılacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder